Birkaç gündür penceremi açmıyorum. Panjurun ızgaralarından, odadan çıkan dumanı görür gibiyim. Küçük pervanem hiç yorulmadan benim için dönüyor; onun gibi küçük olan yaşam alanımda. Kolonları patlamış müzik setimden gelen cızırtılı sesler, beni iyice yoruyor bu sıcaklarda. Gözlerimin altının acıdığını hissediyorum, bacaklarım gitgide uyuşuyor. Sanki düşünebilecek hiçbir şey yokmuş gibi bacaklarıma takılıyorum istemsizce.
Ne için yaşarken, ne olduğumu göremezken, neleri umut etmişken, neyi kaybettiğimi nasıl bileceğim?
Ne için yaşarken, ne olduğumu göremezken, neleri umut etmişken, neyi kaybettiğimi nasıl bileceğim?

Ayağa kalkıyor bedenim. Panjur deliklerinden içeri sızan güneş ışınlarının o bulandırıcı etkisinde, ayağa kalkıyor bedenim.
Gerçekten bir elin parmak büyüklüğü gibidir hayat! Serçe parmağın sana doğumu anımsattığında başparmağın bulunduğu duruma düşeceğini bilemezsin.
Bazen anlık mutluluklar girer hayatına… olmak istediğin gibi davranıp, olmak istediğin hayatları yaşıyorsun o küçük an’larda. Farkında olmadığın büyük hayatların kafesinde yaşam alanı arıyorsun kendince…
Hiç kimsenin hiç kimseden farkı olmadığı, isyankâr dünya’da, Fan’ından iğrenç bir uğultu çıkan bilgisayarında kendi boşluğunun resmini çiziyorsun piksel piksel! Ve sorgulamak istediğin hayat sana tüm gerçekleri ile “ben buradayım!” dediğinde, yüzündeki kanlanmanın, bacaklarındaki uyuşmanın, insanlardan kaçmanın, her akşam beyin hücrelerinin teker teker ölümünün sebebini anlıyor gibi olursun, yavaş yavaş. İnsanların gözünde sevimli birer abide olmanı sağlayacak, girdiğin her yerde “ vay kimler gelmiş” dedirtilecek o muhteşem hayatın özlemini hissediyorsun.
Bu zamana kadar hiç görmediğin insanlara, varlığını o kadar çok hediye etmişsindir ki, aniden küçüklüğünden beri buna alıştırılmış olduğunu fark ediyorsun; bataklıkta balık tutmaya didinen acemi avcı hikâyesindeki gibi!

Kişisel geri dönüşüm kutusuna anılarını saklıyorsun bazen. Aslında silinmesini istediğin, yalnız zihninden bir türlü söküp atamadığın anılar, sana o kutudan bakıyorlar. Sadece görmek istediğin kısmı görüp tekrar o kutuya sokuyorsun geçmişi. Ve kendini sarı bir odanın içine hapseden bedenin, o kutuyu biraz önce “shift” tuşuna basmak sureti ile temizlemiştir!.. Mekanik yaşamlar serenomisinde sana ayırtılmış koltukta yerini alırsın…
Yaşanmamış anılara, rüzgârı yeni yemiş bir yelkenli gibi gözlerini kısıp yürümeye başlarsın ve bulunduğun yere çöküp pencereden giren rüzgârın ışıltısında aralarına karışırsın…
Kim bilir işte tam bu an’da bütün koltuklar boşalmış olur!
0 Comments:
Post a Comment