2 Ekim 2007 Salı

Bukowski’nin Aşkı


Başarmanın vermiş olduğu mutluluğu bünyene tattıramadığın durumlarda avunduğun anlık zevklerin peşinde sürükleniyorsun. Rengini bilemediğin bir boşlukta yüzüne esen rüzgarın naifliğini hissediyorsun. Evet! Belki farkında değilsin ama yaşıyorsun. Beslediğin umutlarla can bulup, hayallerinle yeşeriyorsun. Hep bir çıkış noktan var, düştüğün boşluklardan.

Hissediyorsun…


Dudaklarında melankoli’nin bıraktığı kekremsi tat! Ve belki üstüne işleyen, her nefes alışında ruhunu farklı bir dünya’ya götüren o tenin kokusu. Hayallerini sınırlayan bukowski romanları perçinliyor belki seni! Karşısındaki güzelliğe bir anlam veremiyorsun istemsizce, duraksıyorsun! Nefes alışverişlerini takip edip, hizalıyorsun kendince. Çocukça bir gülümseme geliyor ve kendinle çelişiyorsun! Acı çekmeyi seven sen değil misin?

Yaşadığın aşkları perçinleyen, can damarı olan, uğruna
çektiğin acılar değil midir? Kolay elde etmenin bünye’de bıraktığı istemsizlik seni zorlamazken, hissettiğin teni fast - food kıvamına sokmuyor mu? Gecelik zevklerini aşk sanıyorsun belki o an için, ama sabah kalkıp aynada yüzüne baktığında boş ifaden çarpıyor tenine!

Düşünüyorsun…

Geçmişinin sana devamlı servis yaptığı, yaşadığın her mutluluğun kötü bittiği kişisel terapi seansların da aklına geliyor onun yüzü. Filmler de gördüğün slow motion kareler gibi yavaş yavaş gülerek geçiyor zihninin bir köşesinden diğer köşesine. Kokusunu hissettiğin saçlarını, soğukta kızaran burnu’nu, avuçlarının içinde küçücük kalan ellerini özlüyorsun şimdi. Belki tamamıyla senin olmayan o beden, sana verdikleriyle yaşamında zamansız sorular yaratıyor.

Mutluluğu zorlayan bedenler, bukowski’nin aşkını yaşıyor. Terk edilmenin korkusu var zihninin bir köşesinde. Bazen o kadar umutsuz oluyor ki aşk, içtiğin içkilerinde bir tesiri olmuyor ve sonunu getiriyorsun güzel rüyanın. Gözünün içine bakıp o eli bir daha tutamayacağını, o saçları bir daha koklayamayacağını düşünüyorsun. Sıcak basıyor bedenine, boynunu eğiyorsun ulaşılmaz olan bu güce, ve gitgide anlamsızlaşıyor kurduğun cümleler. Baktığın her nokta karanlıklaşıyor bir anda, müzik gitgide yavaşlıyor, bacaklarının uyuştuğunu hissediyorsun,

Ve gidiyor…


Ardından küçük bir öpücük bırakarak gidiyor. Mutluluğun o küçük sihri, okuduğun romanda ki satırlarına geri dönüyor. Geçmişinin ön izlemesinde ilk sırayı alarak, o bar masasının köşesinde çalan müziğin derinliğinde kayboluyor…


www.randomdergi.com adresinde yayın yapan sanal dergi için yazdığım yazıyı paylaştım.

2 Comments:

ozlem said...

lafı fazla dolandırmışsın ama güzel yazı :) reklam yerine bunlardan koysan ya :)

plaki said...

teşekkür ederim:)

ama bundan sonra bu yazılarımı paylaşmama gibi bir düşünce içine girdim, o yüzden eklemiyorum:)